Çeviriyle öğrenmek doğru mu?





“Çeviriyle öğrenmek doğru mu?” Bu soru bana çok sık geliyor. Çeviriyle Öğren 1 ve Çeviriyle Öğren 2 kitaplarının yazarı olarak bu soruya “yanlış” cevabını vermem biraz tuhaf olacaktır. Ancak bunun yanlış olduğunu çoğumuz gittiğimiz dil kurslarında, okuduğumuz yazılarda ya da aldığımız İngilizce eğitimler sırasında bir noktada duymuşuzdur. Hatta belki de izlediğimiz bir videoda duymuşuzdur… “Kafanızda çeviri yapmaya çalışmayın”, “Türkçe değil, İngilizce düşünün” derler. Derler de acaba pratikte bu ne kadar mümkün? Gerçekten de anadilimiz olan Türkçeyi o anda belleğimizde sıyırıp atıp, çeviri yapmadan, tamamen İngilizce düşünebilir miyiz?

Özellikle İngilizce bir şey dinlerken kafamızda onu Türkçeye çevirmememiz söylenir. Örneğin, “Robinson was living in the island all by himself.” cümlesini duyduğumuzda, “Robinson adada yalnız başına yaşıyordu.” şeklinde tercüme etmeden, adada tek başına yaşayan, Robinson isimli bir insanı hayal etmemiz isteniyor. Bu tür hayal edilebilir, somut anlamlar taşıyan cümlelerde bu kısmen mümkün. Yani gözümüzün önüne hemen şöyle bir şey gelebilir…

Ancak şu tür bir cümlede ne yapacağız: “An increase in bankruptcies and unemployment would make it difficult for highly indebted homeowners to keep up with their mortgages.” Türkçeye çevirecek olursak şöyle diyor… Ama bir saniye, çevirmememiz gerekiyordu. “An increase… in bankruptcies… and unemployment… would make it difficult… for highly indebted homeowners… to keep up with… their mortgages…” Bu kadar şeyi gerçekten de anadilimize çevirmeden, zihnimizde resmetmemiz mümkün mü?

Evet, aslında mümkün… Ancak başlangıç aşamasında ve orta seviyede İngilizce bilenler için değil, advanced düzeye gelmiş olan ve artık o dili öğrenme kaygısı ortadan kalkmış olan kişiler için bu mümkün. Yani bu tavsiyeyi veren kişiler aslında doğru bir şey söylüyorlar ancak farkında olmadan, sonucu süreç, amacı araç gibi gösteriyorlar.
Şöyle izah edeyim: Ben an itibarıyla 42 yaşındayım. Bu 42 yılın 27 yılı İngilizceyle iç içe geçti. Üniversitede ve lisede toplam 2 yıl hazırlık eğitimi aldım, Hacettepe İngiliz Dilbilimi bölümünü bitirdim, yeminli tercümanlık yaptım, askerliğimi tercüman olarak yaptım, 6 tane İngilizce eğitim kitabı yazdım, üstüne de 17 yıldır İngilizce öğretmenliği yapıyorum. Bunlar da yetmedi, bu kanalda sizler için birden yüze kadar düzenli bir sırayla giden ve İngilizcedeki tüm gramer konularını kapsayan konu anlatımı videoları hazırladım.
İşte bu ben, geceleri uyumadan önce kulaklığımı takıyorum ve sevdiğim belgeselleri İngilizce olarak, altyazısız izliyorum. Bunu yaparken, bazen İngilizce izlediğimi dahi unutuyorum ve sanki anadilimde bir şey izliyormuş gibi hissediyorum. Aralarda çok fazla bilmediğim kelime ya da kural karşıma çıksaydı yine böyle hisseder miydim, onu bilemiyorum. Ancak benim bu aşamaya gelebilmem 27 yıllık yoğun bir çabayı gerektirdi. Kaldı ki buna rağmen, o çok sevdiğim Uçak Kazası Raporu programında kaza yapan uçağın modeli “Boeing seven six seven” diye söylendiğinde, yedi, altı, yedi = 767 diye kafamda çevirmeden de edemiyorum.

Şimdi, benim bu aşamada İngilizceyi yeni öğrenen kişilere, “Cümleleri kafanızda Türkçeye çevirmeyin” demem ya da bu beklentiye girmem haksızlık olacaktır. Zaten ben ne kadar zorlarsam zorlayım, karşımdaki kişinin mevcut bilgi birikimi çeviri yapmasını gerektiriyorsa o zaten kafasında çevirecektir. Bu son derece doğal bir süreç, çünkü özellikle uzun ve karmaşık cümlelerde “unutma” unsuru işin içine giriyor. Duyduğumuz uzun bir cümlenin sonunu düşünürken başını unutmamak için ya onu bir yere yazmamız ya da zihnimizde parça parça çevirmemiz gerekir. Aksini yapabiliyorsak, o dili zaten öğrenmişizdir.

İngilizce eğitimindeki bu Türkçe düşmanlığı, bazı dil kurslarının tüm seviyedeki öğrencilere İngilizce eğitim vererek süreci uzatıp, fazladan kur ücreti alma çabasından ileri geliyor. Zaten dikkat ederseniz bu tür yazıların hemen hepsi dil kurslarının blog sayfalarında yer alıyor. Yani Türkçe anlatılırsa hemen anlaşılabilecek bir konuyu uzun uzadıya İngilizce anlatmak, mulberry’ye “dut” demek varken öğretmenin eliyle koluyla dakikalarca onu anlatmaya, çizmeye çalışması hep birer oyalama taktiği. Ancak yanlış anlaşılmasın, ben İngilizce eğitim olmasın demiyorum. Olsun ancak ileri seviyelerde olsun ki İngilizcenin i’sini bilmeyen öğrenciler, daha en başından bu dili konuşmaktan soğumasın.

Videonun başında bahsettiğim Çeviriyle Öğren 1 ve 2 kitaplarına gelecek olursak… Onlar aslında farklı bir amaca hizmet ediyor, çünkü bu kitapların can alıcı noktası, eleştiri konusu olan İngilizceden Türkçeye değil, Türkçeden İngilizceye çeviri yapmaya teşvik etmeleri. Türkçeden İngilizceye çeviri yapmak bambaşka bir süreç ve gerçek anlamda öğrenme bu esnada yaşanıyor. Anadilimiz Türkçe olduğu için İngilizce düşünme gibi bir şansımız yok. Düşündüğümüz bu şeyleri de bir noktada İngilizceye aktarmamız gerekiyor. İşte bu iki kitap bunun temelini yazılı olarak atmanızı sağlıyor. 3500 tane cümleyi yazılı olarak İngilizceye çevirdikten sonra rahatça konuşabilir düzeye geliyorsunuz. Halen edinmediyseniz bu ve diğer kitaplarımı www.turengkitap.com sitemde bulabilirsiniz.
Bu videonun özeti: “Türkçeye çevirmemeliyim, Türkçe düşünmemeliyim, tamamen İngilizce düşünmeliyim” diye kendinizi kasmayın. Bunlar kendiliğinden gerçekleşecek olan süreçler. Siz ne kadar zorlarsanız zorlayın, gramer, kelime ve dinleme becerileriniz henüz buna elvermiyorsa bu gerçekleşmeyecektir. Ancak yılmadan devam ederseniz, hiç beklemediğiniz bir gün bir bakacaksınız ki, dinlediğiniz ya da okuduğunuz şeyleri Türkçeleştirmeden anlar hale gelmişsiniz. Umarım sizin için “o gün” en kısa zamanda gelir.

Bol İngilizceli günler diliyorum.
Hoşçakalın.

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.